27 Temmuz 2024 Cumartesi
TURİZM

KONDER’den Balkan çıkarması

Balkan Yarımadası, Avrupa kıtasının Güneydoğusunda yer alan dağlık bir arazi. Adını bölgede bulunan Balkan Dağlarından almış. Akdeniz’e doğru uzanan üç büyük yarımadadan en doğuda yer alan bölge. Bu coğrafî bölge, geniş alanda ele alındığında Tuna Nehri üzerinde bulunan Demirkapı Geçidi’ndeki Banat Dağları yoluyla Karpat Dağları’na temas edip, buradan itibaren geniş bir kavis çizerek Karadeniz’e doğru uzanan dağ silsilesini içine alan büyük bir yarımadayı kapsıyor. Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Sırbistan, Hırvatistan, Kosova, Karadağ, Bosna Hersek, Makedonya, Slovenya ve Romanya Balkan devletleri olarak bilinir. Aynı zamanda Türkiye de Avrupa'daki topraklarından dolayı bir Balkan ülkesi sayılır. Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar bölgesine yüzyıllar boyunca hakim olmuştur. Osmanlı hakimiyeti Balkanlar’ı değişik alanlarda (siyaset, iktisat, kültür, din, toplum, vs…) derinden etkilediği bilinen bir gerçektir. Bu etkiler, kaçınılmaz olarak değişik alanlarda değişik düzeylerde miraslara dönüşmüş: Siyasal, iktisadi, kültürel, demografik miraslar… Konyaaltı Kültür, Eğitim, Sanat ve Sosyal Yardımlaşma Derneği olarak bu miraslara tanıklık etmek, devam eden etkilerini gözlemlemek ve üyelerimize tanıtmak adına beş ayrı Balkan ülkesine Miramis Turizm Genel Müdürü Işıl Kuluy’un bize özel hazırlamış olduğu altı günlük gezi programı dahilinde 16 üye (Durali Kolpak, Mehmet Sevinç, Recep Gülmez, Cemali Erçin, Mustafa Balkıç, Arif Aytar, Mustafa Gülmez, Recep Sabır, Abdurrahman Yılmaz, Ferruh Kalaycı, Gürcan Ertuğrul, Mehmet Pazır, Emin Pazır, Mehmet Yanık, Adnan Yanık, Mustafa Yaka) ziyaretlerde bulunduk.

YAŞAYAN OSMANLI: BOSNA HERSEK

Bosna Hersek’te tur rehberimiz Sanja ve Yavuz Karaman’ın güzel anlatımlarıyla tarihi ve kültürel yerleri yakından tanıma fırsatı yakaladık. Bosna Hersek’in başkenti olan Saraybosna’da yer alan Kovaçi şehitliği ve Alija İzetbegoviç’in (Bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı) kabri ilk durağımız oldu. Bölgede yaşayan gerek soydaşlarımız olsun gerek diğer halklar olsun bizlere olan ilgi, alaka ve nezaketleri ilk günden kendini hissettirdi. Bunun yanı sıra Türkiye’ye olan sevgileri fazlasıyla dikkatimizi çekti. Bölgede halen Türkçe’nin hakim bir yapıda olması da bizi sevindiren diğer unsurlardan biri oluyordu. 1992-1995 yılları arasında cereyan eden 100 bin-110 bin kişinin hayatını kaybettiği bunların 10 binin çocuk olduğu aynı zamanda iki milyondan fazla insanın evini terk etmesine yol açtığı savaşın izleri halen hem şehirlerdeki yapılarda hem de yüreklerde hissediliyordu.

Bunun en belirgin örneğini Jablanica 1943 Yaralılar Müzesi ve Tren Köprüsü’nü ziyaretimizde gördük. Burası savaşa tanıklık etmiş bir bölgeydi. II. Dünya savaşı sırasında Nazilerin işgali sürerken onlardan kaçmak için Tito önderliğinde halkın kendilerinin bombaladıkları stratejik noktada bir tren yolu bulunuyor. O günkü bombalanmış haliyle unutulmaması adına el değmeden bırakılmış. Ayrıca burada savaş ve yaralılar müzesi yer alıyor. Bal mumu heykellerle, savaşta kullanılan eşyalarla ve fotoğraflarla o dönemi anlatan hazin bir müze burası. Burayı da inceledikten sonra 1993 yılında Hırvatların top atışları sonucu yıkılan ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti tarafından restore edilen Osmanlı yadigarı Mostar Köprüsüne ve Koski Mehmet Paşa Camii’sine ziyarette bulunduk. Sarı Saltuk’un 1446 yılında hakimiyetine aldığı Blagaj bölgesindeki Blagaj Derviş Tekkesine de uğrayıp orada bulunan Buna nehrinin kaynağını ziyaret ettik. Yorgunluğumuza Türk Köyü olarakta bilinen Poçitel’de  Türk kahvesi içerek ara verdik ve artık günü tamamlamıştık. Ertesi gün ilk uğrayacağımız yer Karadağ ülkesinde yer alan doğal güzellikleri ve turistik yapısıyla ünlü Adriyatik Denizi kıyısındaki Kotor şehri olacaktı.

 

KARADAĞ’DA SAKLI CENNET

Ertesi gün oldu ve Kotordaydık. Burası adeta yeni keşfedilmeye başlanmış cennetten bir parça gibiydi. Büyülenmiştik doğal güzelliğine. Bu güzelliklerinin yanı sıra içinde birden fazla klise ve tarihi yapılar barındırıyordu. St. Trifon Katedrali, Oruzja Meydanı, Saat kulesi, St. Luke ve St. Nikola kilisesine uğradık. Sırada ise Adriyatik denizine bir başka kıyısı olan Karadağ turizminin merkez noktası sayılan Budva kenti yer alıyordu. Budva kenti tipik ege kasabalarına benzerliği ile dikkatimizi çekti. Karadağ turumuza bu güzide kentle son verirken Arnavutluk ülkesininin bizi beklediğini hatırladık ve otelimize çekilip dinlendik. Evet, Arnavutluk’un başkenti Tiran’a doğru yola çıkmıştık. Tur rehberimizin de bizlere aktardığı üzere 500 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmış bu şehri herhangi bir Anadolu şehrinden ayırmak mümkün değildi. Ethem Bey Camii, Saat kulesi, Opera Binası, İskender Bey Heykeli ve Meydanı Osmanlı’nın mimarı açıdan halen ne büyük üstünlükler taşıdığını gösterdi bizlere.

HOŞGÖRÜ DİYARI OHRİD

Daha sonra Unesco Dünya Mirasları listesinde yer alıp Makedonya’nın en büyük sekizinci kenti olan Ohrid’te bulduk kendimizi. Roma, Bizans ve Osmanlı yapılarını barındıran Ohrid şehrinde birden fazla tekke ve kliselere uğradık. Klise ve camiler arasında ki neredeyse yok denecek kadar az olan mesafe bize hoşgörüyü hatırlattı. Bu arada gelmişken suyu dünyadaki en berrak dört gölden biri olan aynı zamanda içinde barındırdığı balıkların pullarından inci süslemesi yapıldığını öğrendiğimiz Ohri Gölü'nü görmezsek gezimizin eksik kalacağını düşündük. Makedeonya’nın bir diğer şehri olan Osmanlı döneminde kullanılan adı Kalkandelen olup günümüzde Tetova olarak bilinen kente de uğradık. Alışılagelmiş camilerden çok farklı bir mimariye sahip, adını da mimarisinden alan ve güzelliği dillere destan olan Alaca Camii’yi, Kanuni vezirlerinden Sersem Ali tarafından yapılan Haribaba Derviş Tekkesi’ni görme fırsatı bulduk. Haribaba Derviş Tekkesinde tanıştığımız Derviş Dedeyle sıcak sohbetler edip özlem giderdik. Makedonya’nın başkenti aynı zamanda ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın da doğum yeri olan Üsküp şehrini de gezdikten sonra günümüz bitmek üzereydi.

BALKAN FATİHİ: 1.MURAD

Artık son günümüze gelmiştik ve rotamız Kosova’yı işaret etti. Kosova’nın Prizren ve Priştina şehirlerini de genel yapısıyla ziyaret ettikten sonra Osmanlı padişahlarından olan Murad Hüdavendigar türbesine doğru yola çıktık. Kırkın üzerinde savaşı yönettiğini ve hiç yenilmediğini, I. Kosova Savaşı'ndan sonra savaş alanını gezerken bir Sırp askeri olan Milos Obilic tarafından hançerlenerek öldürülüp bu türbeye defnedildiğini öğrendik. Şehzadeliği döneminde Edirne'yi alarak Balkanlara geçen ve Balkanlarda fetihler yaparak Osmanlı Devleti'nin sınırlarını genişletmiş olan Murad Hüdavendigar’ın türbesi başında dualar okuduk ve bu eşsiz gezi turumuzu burada noktalamış olduk.